Yağmur - Kıyamet Çiçeği

“Kitap mı, sinema mı?” desem, birini seçenlerden mi yoksa ikisi de diyenlerden misiniz? Siz cevabı düşünedurun ben size izler gibi okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum… 26 Nisan 1986 yılında Ukrayna Kiev’deki Çernobil kentinde nükleer bir kaza yaşandı. Kaza nedeniyle açığa yüksek miktarda fisyon yayıldı. Önce kamuoyundan saklanabileceği sanıldı, fakat bu mümkün olamazdı. 4 gün sonra, yani 30 Nisan 1986 tarihinde “Çernobil Felaketi” tüm dünya tarafından duyulmuştu. Yağmur - Kıyamet Çiçeği de tarihin en büyük el yapımı felaketlerinden biri olan Çernobil Faciasına, Trabzon Sporun unutulmaz sezonunun ayrıntılarına, can acıtan bir aşk hikayesine ve vaktinden çok evvel uğurladığımız Kazım Koyuncu’nun kısacık bir zaman dilimine dikkat çekiyor.

Yağmur -  Kıyamet Çiçeği’ni okurken kahramanlarını, Karadeniz’in güzeller güzeli doğasını ve maalesef Çernobil Felaketi sonrası değişen hayatları, çekilen acıları gözünüzde çok net canlandırabiliyorsunuz. Başka başka hikayeler gibi başlayan bölümlerin birbirine hafif dokunuşlarla bağlanmasını, ustaca hazırlanmış bir senaryoya benzetebiliyorsunuz. Kısacası; sinema tadında güzel, yalın bir kitap… Tüm bunlarda Onur Aydın’ın senarist ve yönetmen oluşu da etkili olsa gerek. Özetle; başta sorduğum soruya hangi cevabı verirseniz verin bu kitabı okurken tatmin olacaksınız.


KAZIM’I DA ALDI GÖTÜRDÜ


Çernobil Nükleer Santrali’ndeki patlama manşetlere geçtiğinde ben ilkokulda bile değildim. Haberi duyduğumu dahi hatırlamıyorum ama sonraki yıllarda büyüklerimin, ‘İnsanlığın kaderiyle oynadılar ve hala ders alınmış değil, yeni nükleer santraller açılacakmış’’ cümlelerini hayal meyal hatırlıyorum. Öyle de olsa ve şu an 32 ülkede nükleer santraller hala çalışıyor. Birden fazla nesli sakat bırakıp kansere yakalanmalarına neden olan, bazı hayvan türlerinde mutasyon yaratan, sadece Ukrayna’da değil rüzgarlarla ilerleyip ilk yıl tam 36 ülkeye etki eden bir faciadan bahsediyor kitabımız. Ülkemiz etkilenen 36 ülke sıralamasında ilk 15 içinde yer almış ve en çok etkilenen bölgemiz ise meşhur yağmurlarıyla bilinen Karadeniz’imiz olmuştur. Konuyla ve sağlığımızla dalga geçecek olan siyasilerimiz, facianın ülkemize olan etkilerinden daha çok haber değeri taşıyacak gaflarda bulunmuş ve bizlere de zamanla, sistemlice unutturulmuştur. Çernobil Felaketi 10 yıla yakın bir süre içerisinde ülkemizde de etkilerini göstermeye başlamış, özellikle Karadeniz bölgesindeki kanser vakaaları hızla artmış, nice hayatlar son bulmuştur. Sevgili Kazım Koyuncu da devrimci ve müzisyen kimliğiyle en çok bilinen Çernobil kurbanlarından biri olmuştur.

FELAKET


Çernobil Felaketi, Karadeniz’e sadece hastalık getirmemiş, felaketin ardından, ekonomik nedenlerle hayatları Karadeniz şehirlerine sürüklenen kimi mühendis kimi doktor, tahsilli hayat kadınlarını da getirmiştir. Karadeniz’in asiliğine bir de bu ezber bozan detaylar eklenince nice aşk ve dram birbirine karışmıştır. Tüm bunlar olup biterken, kupaya hasret Trabzonspor için de 1995 - 1996 sezonu büyük umutlar, sansasyonel haberler ve büyük hayal kırıklarına ev sahipliği yapmıştır. Eğer bunları bilmiyor ya da sinema tadında bir kitapla hatırlamak istiyorsanız Onur Aydın'ın ilk kitabı olan Yağmur - Kıyamet Çiçeği’ni okumanızı tavsiye ederim. 
Kitabın ismi neden sadece Yağmur ya da Kıyamet Çiçeği değil de ikisi birden? 

Yağmur, Karadeniz’i en iyi anlatan metaforlardan biridir belki de. Ama asıl sebebi, Çernobil üzerinden gelen radyasyonun, Karadeniz’e yağmurlarla gelmiş olmasıdır. Anadolu da bereket olarak bilinen yağmur, Karadeniz’e o dönem maalesef zehir olarak düşmüştür. “Kıyamet Çiçeği” ise ikinci adı kitabın… Bunun anlamını kitabın içinde detaylı anlattım, şimdi burada anlatmayayım, okuyacaklar için heyecanı kaçmasın.
İlk kitabın mı ve devamı gelecek mi?

Yağmur - Kıyamet Çiçeği ilk kitabım, ama “Bunun bir devamı olacak mı?” sorusuna yanıt vermek şu anda benim için zor. Tabi ki senarist kimliğimin getirdiği öyküler, hayaller var zihnimde, ama hangisi bir gün kitaba döner bilemiyorum. Fakat şu anda içeriği hakkında bir şey söylemek istemediğim güçlü bir ihtimal var diyebilirim.

ÇERNOBİL’İ YAZMAK GÖREVDİ


Başka bir röportajında “Bu konuyu ele almak benim için bir görevdi” diyorsun. Bu, düşünen, sorgulayan her sorumlu birey gibi üstlenmek istediğin bir yaratım süreci miydi, yoksa dolaylı yoldan da olsa bu felakete müdahil olmuşluğun var mıydı? 

İkisi de diyebilirim, ama tabi ki 1986 ve sonrası yakın yıllarda ilkokulda olan her çocuk gibi zorla dâhil edildim diyebilirim. Bizlere en çok korunmamız gereken yerde okullarımızda Çernobil’den nasibini almış olan fındıklar paket paket bedava dağıtıldı ve biz bilmeden radyasyonlu fındıkları zevkle yedik. Nasıl bir mantıkla bunu yaptılar anlamak zor, ama sevgili Kazım’ın söylediği gibi ancak bir zekâ problemi ile açıklanabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle de Çernobil’i anlatmak benim için bir görevdi.
Kazım Koyuncu’yu tanıma fırsatın oldu mu? 

Buna nasıl cevap vermek gerekir, bilemiyorum. Kazım’ı madden hiç tanımadım. Ama Atatürk’ün sözlerinde ki gibi: Kazım’ı tanımak, onu görmek değil bence. Ben Kazım’ı hiç görmesem de, hayatım onunla geçmiş gibi hissediyorum. Kazım’ı, yaşam denilen yolda yürürken bana öncülük eden, yoluma ışık tutan bir abim, kardeşim, yoldaşım olarak görüyorum. Kazım’ın Çernobil kurbanlarından biri olması hikâyenin ana karakterlerinden biri olması için kaçınılmaz bir durumdu.

BEYAZ PERDE’YE YANSIYACAK

Sende karadenizli misin ve de hikayene etkisi nedir? 
İstanbul’da doğup büyümüş bir Gümüşhaneliyim. Ama bu öyküyü ortaya çıkarmış olmamın Karadenizlilikle bir ilgisi yok. Bu öykü, Diyarbakır’da da olsa anlatırdım, Muğla’da da olsa anlatırdım. Maalesef Çernobil sadece bedensel sağlıkları değil, ruhsal sağlığımızı da olumsuz yönde etkiledi. Çernobil’de hayatını kaybeden onlarca kahramana bir saygı duruşuydu sadece.
Aynı zamanda yönetmensin, Yağmur - Kıyamet Çiçeği’nin filmini çekmeyi düşünüyor musun? 

Evet. Şu anda bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Hatta oyuncu kadrosu bile nispeten belli diyebilirim. Ama kesin bir tarih şu an için veremem. Bu yaz olabilir.
Şu sıralar üzerinde çalıştığın ya da planladığın projelerinden kısaca bahsedebilir misin? 

Şu anda Isparta’da Sakarya Fırat isimli dizide görev yapıyorum. Bir yandan da biraz evvel söylediğim gibi Yağmur’un film hazırlıkları için çalışıyorum.

Teşekkürler ve başarılar Onur Aydın

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim, Küçük, Tatlı Ekspedisyonum LİKYA

Seksomanyak

Kızıl Güneş Bayramı