Likya Yolunda Ben de Yürüdüm

2009 yılında Fatma Nur Özay, Sinan Aydın ve ben, 3 kişi Likya yolunu yürümek istedik ve biraz kaytararak da olsa dünyanın en iyi uzun yürüyüş parkurlarından Likya'nın bir bölümünü yürüdük. Hayatımın en iyi doğa deneyimiydi diyebilirim. Likya yolunu yürümek isteyenlere rehberlik etmesi için değil, bilmeyenlerin kulağına su kaçırmak ve bu güzel seyahatimi kayıt altına alabilmek için Likya yolunda geçen 8 günümüzü özetlemeye çalıştım.

Başlangıç noktası Fethiye - Faralya olan parkur 506km. Bitiş noktası Antalya - Hisarçandır ve tersten başlamayı tercih ettik çünkü tüm parkuru üçe bölerek yürüyebileceğimizi planlamış ve en sıkıcı bölümün Hisarçandır' dan başladığına kanaat getirmiştik. O nedenle tatlıyı sona bırakırcasına planımızı yaptık.

1. Gün Cumartesi- 26 Eylül 2009

Öğle saatlerinde Antalya Havaalanına sabah indik ve ikiye ayrıldık. Ben kargo ile kargo firması şubesine yolladığım ocak tüplerini almaya giderken, Fatma ve Sinan da Antalya Otogara, Hisarçandır arabasını bulmaya gitti. Tüplerle otogara geldiğimde kötü haberi aldım. Hisarçandır arabalarının saatleri plana uymuyordu, baya bir bekleme gerektiği için b planına geçtik. En yakın saatteki Göynük arabasına binerek başlangıç noktamızı 2 tık ileri aldık. Hisarçandır ve Beldibi es geçilmiş oldu. Arabadan bir çeşme yanında inip Göynük vadisine doğru kısa bir yürüyüşle ilk kamp yerimize ulaştık. Vadi milli park olduğundan ve bizim varışımız 18:00'i geçtiğinden bekçi bizi içeri sokmayacağını söylese de kendi yöntemlerimiz ile bekçiyi ikna etmeyi başardık. ( Sinan'nın payı büyük ) Vadi bana Gebze'deki Ballıkayalar'ı hatırlasa da sularının berraklığı ve bakir görüntüsü ile hemen hafızamda ayrıştı. İlk gece için 1 şişe şarap getirmiştik, hem yürüyüşümüzü hemde ilk geceye denk gelen doğum günümü kutlayarak vadinin içinde, yıldızların altında huzurlu bir uyku çektik.



 2. Gün Pazar


Sabah kitabı takip etmek yerine milli park bekçisinin tarifine uyarak vadi içinden sola doğru yükselerek orman içine girdik. Oysa belli bir süre vadiyi takip etmek gerekiyormuş.İşin garibi bu yolda da işaretlerden vardı. Sadece bir nokta da işareti kaybettik ve oradan itibaren sırtı takip ederek işaret aradık, yol bittiğinde kayalıkların ucuna gelmiştik.Yol bittiği için geri dönmek en mantıklısıydı ve biraz dinlendikten sonra işareti kaybettiğimiz patikaya doğru geri inişe geçtik. Patikadan sonrası da oldukça sık orman tadında ve zorluydu, yemek için istediğimiz gibi açıklık bulamayınca orman içinde hızlıca bir yemek molası verdik. 45dk sonra yoldaydık. Sabah dokuzdan beri yürüyorduk ve çoğunlukla yukarı doğru gittiğimiz için yürüyüşün ilk zorluklarını histemeye başlamıştık. Uzunca bir süre yürüdük, hava kararmaya başladı ve biz hala ormandaydık. Suyumuz azalmış ve kamp yeri bulmalıydık. Ekipden farklı fikirler gelmeye başladı. Birimiz burada duralım, diğer geri dönebildiğimiz kadar dönelim diyordu. Bende biraz karamsarlaşmıştım fakat çantamı bırakarak kısa bir keşfe çıktım. Ormanda biraz rampa aşağı koştukça su sesi duymaya başladım. Evet ince de olsa akan bir dere bulmuştum. Hemen geri gelerek diğerlerine müjdeyi verdim ve hep birlikte dere kenarına indik. Aslında burada da çadır kuracak yada yerde mat atıp yatacak bir düzlük yoktu ama dört metre kare büyüklüğünde bir yatay bir kaya dere kenarında duruyordu. Saat 20:00'e gelmişti ve hızlıca yemeğimizi yiyip, uyku tulumlarımızı birbirine bağlayıp, dip dibe girerek yattık. Fatma ve ben soğuk ve yorgunluk yüzünden pek uyuyamasak da Sinan oldukça güzel bir uyku çekti.


3. Gün Pazartesi


Yorgunluk ve tembellikle yola çıkışımız 11.30'u buldu. Bırakın mekan insan görmeyi, 2 gündür elektrik direği bile görmeden yürüyorduk ve sonunda Adventure Forest adlı bir macera parkuru tabelasını gördük, oraya doğru gittik ve kısa bir sohbet molası verdik. Zaten rotamızda yer alan Ovacık köyüne doğru devam ederken yine bir işareti atlamış olarak rotadan çıkmıştık. Akşama doğru Adventure Forest'tan Haldun Bey'i aradık tarif alarak araba yolunu takip ettik, toprak yollardan da geçtik ve yine umudumuzu kaybetmeye başlarken elektrik direklerini gördük. Hemen varılacakmış gibi gözüken bir köy göründü fakat öyle değildi. Yürüdük, yürüdük ve gördüğümüz yerin köy değil yayla olduğunu anladık. Şirin bir evin önünde durduk ve kapıyı çaldık. Kapıyı açan ev sahibine sadece bahçelerinde çadır atmak ve fazla varsa 1 parça ekmek istediğimizi ilettik. Yayla da su bulmak dert değildi. Hemen bizi içeri buyur edip, kallavi bir köy sofrası kurdular. Lezzetli yemekleri yerken meraklı gözlerle sohbet etmeye başladık. Ev sahibimiz Durmuş Abi Göynük Vadi'sinden bu yaylaya 4-5 saatte gelinebildiğini, buranın Göynük Yayla'sı olduğunu söylediğinde yıkıldık çünkü biz 2 günde gelebilmiştik. Duyunca üzülsek de hep birlikte duruma güldük ve harika yemeklerle sıcak muhabbet neşemizi yerine getirmeye yetti. Tabi ki bizi bırakmadılar ve geceyi evde geçirdik. 




4. Gün Salı

Sabah 07:30 da ev sahiplerimiz Durmuş Abi ve ailesi ile fotoğraf çektirdikten sonra, çantamıza zorla sokuşturdukları yuka, meyve ve bol su ile tarif ettikleri, stabilize yoldan Ovacık'a doğru ilerledik. Yolda muhteşem manzara eşleğinde dağların çevrelediği ovanın ortasında devam ederken güzel bir kahvaltı molası verdik. 11:30'da Ovacık Köy'üne vardık. Yol kenarında ki restoranda çay molası verdik ve restoran sahibi ile arabasına binerek Gedelme'ye vardık. Yiyecek ve su ihtiyacımızı burada görerek yine aynı araçla Kuzudere'yi geçip dev bir çınar ağacının önünde fotoğraf molası verdik. Az ilerde araçtan indik ve bir amcadan Tahtalı Dağı patikası için tarif aldık. 14:00 gibi dağa doğru yükselmeye başladık, yol az ilerde çatallandı, sol Çukuryayla'ya, sağ Beycik Yayla'sına gidiyordu, amcadan öğrenmiştik. Çukuryayla'ya doğru 5 kilometrelik hafif yükselişe geçtik. Yükseldikçe dağ havası üşütmeye başlamıştı, 16.30 gibi yaylaya vardık ve tek ama büyük bir yayla evinin gördük. Kapısında arka kapıyı kullanınız notunu gördük ve ara kapıdan içeri girdik, içeride, su, soba ile bir yatak bile vardı. Asıl eve bu alandan geçip giriliyordu ve sadece o kapı kilitliydi. Burada, yörük kültürünün etkisi ile turistlerin de geçişine olan alışkanlık sayesinde çadır kurmakla uğraşmamış ve kapalı avlu diyebileceğimiz bu yerde kalabilmiştik. Sobayı yaktık, güzel bir yemek yaptık, puding yapacak konforumuz bile vardı. Uykuya daldıktan bir süre sonra silah ve araç sesleri ile uyandık. Yayla'ya av için gelen jeepler ve 4-5 adam bizi baya tedirgin etti. Hatta av sonrası eve girip kalma planı yaptıklarını düşündük ve Sinan dışarı çıkarak, burada olduğumuzu ve sabah erkenden gideceğimizi, avlanırken uzakta avlanırlarsa sevineceğimizi iletti. Anlaşmaya varıldı ve avcılar arabada yattı, bizde yayla evimizde.

                         















5. Gün Çarşamba

Sabah 07:00 civarı avcılarla toplu fotoğraf çekimi ardından yukarı doğru tırmanışa geçtik. Tahtalı dağı ilk başlarda sedir çamları ile güzel bir görüntü ortaya çıkartsa da yükseldikçe kuraklaştığı için zirveye varana kadar biraz mat.Saat 16.00 civarı zirveye vardık, zirvedeki manzara ise gördüğüm en iyi dağ manzarası diyebilirim. Biraz oyalanıp, fotoğraf çektikten sonra teleferikle inmeye karar verdik. Oyalanarak da olsa 7-8 saatte çıktığımız 2.365 metreden teleferikle bir çırpıda Phaselis Antik Kenti girişine indik. Burada milli park saatleri sorunu yine karşımıza çıktı ve saat 18:00'i geçtiği için tüm uğraşlarımıza rağmen içeri alınmadık.Dağ çıkışı ve soğuk hava bizi epey yorduğu için acilen kamp kurmaya ihtiyacımız vardı. Milli parka giremeyince ve kamp kuracak çevrede yer olmayınca dolmuşla Olimpos'a doğru yola çıktık. Kadirin Ağaç Evlerine kamp attık. 











6-7-8. Gün Çarş, Perş, Cuma, Cmrtesi

Olimpos'a varmak demek konfor alanına girmek demekti ve öyle de oldu. İlk günü denizde geçirip, ikinci gün jeep safari turu ile Adrasan ve Çıralı'ya gittik. Adrasan'dan yine aynı jeeple Gelidonya Feneri'nin patika parkuruna kadar kadar gittik ve patikadan sonrasını yürüyerek fenere vardık. Buraya olan hayranlığımızı kelimelere dökmek yerine fotoğrafları paylaşmak istiyorum. Son günümüzde tekne turu yaparak Olimpos çevresindeki harika koyların bir kısmına gittik.Aynı gece geç saatte Antalya Hava alanına vardık ve biraz kestirdikten sonra dönüş uçağımıza bindik. 




























Ve tekrar, 5 yıl sonra, yine Likya Yolu'nda olacağım. , yeni yol notlarında buradan ulaşabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim, Küçük, Tatlı Ekspedisyonum LİKYA

Seksomanyak

Kızıl Güneş Bayramı